İnsanın bir başkası hakkında konuşması belki kolaydır da, “Hadi bize seni anlat!” dendiğinde hemen dökülmek mümkün olmayabilir. O yüzden ben de “Hakkımda” yazısının altında önce biraz bekledim. Hatta galiba biraz değil, bir saat kadar bekledim. Bu beyaz boşluk, tıpkı bir bekleme odası gibi bana nefes alanı oldu. Bekleme süreci kendiliğinden bitince tıkır tıkır yazmaya başladım… Ben kimim, neyim? Buraya nerden geldim ya da hangi rüzgar beni buraya attı? Rüzgara yardım etmek için yelkenliyi ben ne kadar üfledim? Nefesim ne kadarına yetti, nereye kadar ilerledim? Hepsini anlatmayı başaramam elbette, ama bir yerden başlayabilirim… Ankara’da doğmuşum, dünyanın en iyi anne-babası benim olmuş, dünyanın en iyi öğretmenlerine denk gelmişim, ilkokuldan sonra hayat sahnem İstanbul’muş, hep okumuş yazmışım, İ.Ü. İletişim Fakültesi’ni bitirmişim, yaklaşık 30 yıldır medya sektöründe görev alıyormuşum, pek çok gazetede yazmışım, Vizyon-Vizyon Dekorasyon-Marie Claire dergilerinde çalışmışım, Turkuvaz Dergi Grubu’nda Ek Dergiler yayın yönetmenliği yapmışım, öyküler yazmışım, şarkılar söylemişim; ağaçların, kuşların, rüzgarların isimlerini pat diye söyleyebilenlere, meyvelerle balıkları mevsiminde sayabilenlere, çarpım tablosunu ezberleyebilenlere hayran olmuşum; dükkan önlerine bir kap mama-bir kap su koymuşum; engelli dostlarımla sayısız proje hayata geçirmişim; arkadaşlarımı, kedileri, mahalleleri, eski sokaklarda yeni keşifler yapmayı çok sevmişim. Bir varmış bir yokmuş denilen bu masalda gün gelip çok acı çekmiş, zor da olsa sabretmeyi öğrenmeye çalışmışım. “Ben burada ne işe yarıyorum? ” diye sormuş, çok konuşup az sustuğuma çoğu kez pişman olmuşum. Sessizliğin sesini dinlemişim, işaretleri merak etmişim. Ve çok şükür ki, uzun ince tekamül yolculuğunun “şikayet” ve “şükür” levhaları arasından şükretmeyi seçmişim. Çok şükür buradayım ve çok şükür şu an bu satırları okuyan kişiyle bir aradayım. Hep sevgiyle…