Bu bölümde Yazılım Uzmanı dostumuz Mert Ulubay’ı dört pisicanıyla ağırlıyoruz; hoş geldiler, safa getirdiler! www.sugibidergi.com olarak kendilerine hep beraber uzun ve sağlıklı bir ömür dileyerek sayfayı onlara bırakıyoruz…
Hayatımda neredeyse pisicanların olmadığı bir an bile olmadı. Şimdilerde yalnızlığımı unutturan bir değil, iki değil tam dört pisican var evimde. Baştan söyleyeyim, herbirinin adı kadar karakterleri de birbirinden farklı. Tek ortak özellikleri, sokaktan gelmiş olmaları.
Daha önce üç pisican vardı hayatımda. En yaşlısı olan Ece, 16.5 yaşındaydı, anneme çok düşkündü ve onun kucağından inmezdi. Boncuk ve Efe’nin ardından o da bizi terk edince evimiz, gönlümüz bomboş kaldı. Birkaç güne kalmadan, mahallemizdeki bayan kuaföründe çalışan arkadaşım, küçücük bir canı kucağıma neredeyse fırlattı. “Al bunu, yoksa arabaların altında ezilecek!” dedi.
Aslında beyaz üzerine siyah benekli ama beyazları pireden görünmeyen bebeği, direkt kalbime doğru bastırdım. Kucağımda korkudan mı desem sevinçten mi desem tir tir titreyen ufacık canla doğrudan eve geldik. Adını Efe koyduğum pisicanım, veterinerimin sayesinde pirelerinden kurtuldu ve benimle beraber yatıp kalkmaya başladı. Şu an 3 yaşında, gayet iri gözükse de benim gözümde hala bebek.
Efe'nin bir huyu vardı ki, bir türlü vazgeçiremiyordum. Oyun gibi başlayan ısırmaları, giderek şiddetleniyordu. Ne yaptıysam da vazgeçmedi bu huyundan. Tam o sıralarda, bir hayvansever arkadaşım bir gece beni aradı. Telefonda ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Bir bebeği, erkek bir kedinin ağzından zor kurtardığını, bir lokantanın deposuna bıraktığını ve ona geçici yuva aradığını anlattı.
Geçici yuva olmaya hazırdım, tabii ki Efe de kabul ederse… Arkadaşıma şöyle cevap verdim: “Getir tabii ki, bir yuva bulana kadar kalsın. Hatta alışırlarsa bende kalsın…”
Ertesi gün arkadaşım elinde box ile geldi, yüzündeki gülümsemeyi unutamayacağım. Arabaların altına girdiğini, ufaklığı kurtarmak için mücadele ettiğini anlattı. Ne acıdır ki, orada erkekler de varmış, ama hiçbiri yardım etmemiş. Üstelik “Bırak ölsün!” bile demişler.
Arkadaşımın elinde Vera'yı gördüğümde bayıldım, aşık oldum resmen! Koltuğa koyar koymaz hemen uyudu yavrum. Tekirdi, sokakta doğmuştu, kim bilir ne korkular yaşamıştı. Ama bir kedinin ilk defa geldiği evimi hemen benimsemesi beni kim bilir kaçıncı kez şaşırttı.
Adı neden mi Vera?.. Efe'den sonra, mahallemdeki müdavimi olduğum kafeye gelen, gene tekir bir kızı, Efe'ye arkadaş olsun diye getirmiştim. Efe, enerjisini Piraye isimli o kediyle atmaya başlayınca tabii ki biz de oğluşumun ısırmalarından kurtulduk. Tek istisna hariç… Eğer acıkmışsa ve mama kabı boş kalmışsa, gelip nazikçe hatırlatıyor… Sabah uyurken ya da akşam farketmiyor tabii ki. Piraye'nin isim annesi, o güzel kahvelerini içtiğim barista kız Eda idi. Nazım Hikmet’in eşlerinden birinin adını koymuştu ve ben de ismini değiştirmedim. Piraye’nin sadece beni yanıma sokulduğunu, sadece benim montuma çıkıp yattığını söyleyip duruyordu Eda.
Piraye ne yazık ki bizimle bu dünyada fazla vakit geçiremedi. O soğuk bedenini arka parkımızdaki en büyük ağacın altına kendi ellerimle kazdığım küçücük çukuruna teslim ederken içimden bir ses benim halen misafirlerim olduğunu söylüyordu.
Bu arada Efe ve Vera, gayet iyi anlaşıyor ve evin altını üstüne getiriyorlardı. Geçen sene sonbaharda soğuk bir kış günü, çisil çisil yağmur yağarken kapım çalındı. Kargo elemanı bana, “Abi misafirlerin var” demez mi!.. Bir baktım, kapımın önünde iki bebek gözlerini dikmiş bana bakıyorlar!.. Tamam gelin bakalım dedim. Önce tereddüt eder gibi oldularsa da ikisi de hemen eve girdiler. Biri üç renkli calico idi, diğeri de beyaz üzerine sarı renkliydi.
Hemen veterinere götürdüm onları. İkisi de hastaydı. Bir ara ikisi de yemek yemedi, beni korkuttular. Birkaç gün sonra yemek yemeye ve hatta perdeye tırmanmaya başlayınca içimden halay çekesim geldi! Calico’ya Piraye dedim çünkü büyük usta Nazım’ ın Piraye'si yaşasın istiyordum. Öbürüne Minnoş ismini verdim. Bu iki bebeyi mahallede görmemiştim, onlar beni nereden gördüler, üçüncü kattaki evime nasıl ulaştılar, bu halen benim için sırrını koruyor.
Odama kurulan, hatta yatağımı işgal eden iki bebe yüzünden önce Efe ve Vera salona gitti ve iki hafta kadar gelmediler. Sanırım bana küstüler, özellikle Efe. Ama şimdi aralarından su sızmıyor. En baştan çok kavga çıkar diye korkmadım değil, ama korktuğum başıma gelmedi. Arada birbirlerine pati atsalar da evde hepsi gayet güzel anlaşıyor ve mutlu yaşıyorlar.
0 Yorum