Mozart’ı En İyi Mozart, Tuluyhan’ı En İyi Tuluyhan Çalar


2 Yorum, 837 Paylaşım

Tuluyhan Uğurlu’nun müziğini dinlerken kendinizi  sonsuzluğun içinde hissediyorsunuz. Çünkü o tüm bestelerinde sizi ve sonsuzluğu hissediyor.  Ait olduğu topraktan bir an bile kopmadan tüm kainata uzanıyor. Tuluyhan Uğurlu ile sugibidergi.com için konuştuk. 

Bensu KAYA

Tuluyhan Uğurlu, müziğiyle sarmaş dolaş bir müzisyen. Dört yaşındayken annesi tarafından fark edilen yeteneği, harika çocuklar yasasıyla tescil edildikten sonra müzik eğitimini Viyana Müzik Akademisi’nde tamamladı. Sayısız konserde, sayısız bestede imzası var. Piyanosunun tuşlarıyla beraber insanların yüreğine de dokunan, izleyiciyle aynı ortamda nefes alırken göz temasıyla duygu alışverişi yapmaya alışkın bir sanatçı için sanal ortamlarda konserler vermek nasıl bir değişim oluşturdu? Bu bizim ilk sorumuzun konusu olsun.

Bir sanatçı olarak pandemik dünyanızı nasıl kurdunuz?

İnsanların  bir virüs yüzünden hayatlarını kaybettiği bir dönemde olmak bir sanatçı için çok ağır. Sanatçı her ölen insanla beraber ölür. Elimizden geldiği kadar ayakta durmaya ve bu süreci bir şekilde atlatmaya gayret ediyoruz. İnşallah sona doğru yaklaştık… İnternet üzerinden konserler verdik, televizyon programlarına bağlandık, moral çalışmaları yaptık. Aynı zamanda bir sanatçının böyle bir misyonu da olması gerekiyor, ama zor bir süreç. Sürekli besteler yapıyorum, eserler üretiyorum. Gelecek iyi zamanlar için çalışmalara devam ediyorum. Şöyle söylemek lazım, hiçbir şey sonsuz iyi ya da sonsuz kötü değildir. O bildiğimiz güzellikler tekrar ortaya çıkacaktır. Şimdilik kendi penceremizden tüm insanlığı kucaklamaya çalışıyoruz; tuşlara dokunan, ruhlara dokunmaya yeltenen bir insan olarak.

Değişik bir imtihan

Demek ki bu süreçte insanlığın çıkartacağı çok ders var, ama ben bir ders çıkartıldığını falan düşünmüyorum, aksine azma sürecini daha hızlı arttırmaktayız. Bu böyle devam ettiği müddetçe dünyanın başına çok büyük bela gelecektir; doğaya, sanata, estetiğe duyarsız olduğumuz müddetçe bu sıkıntıları hep yaşayacağız. Maalesef ben bu salgının sebebinin de insanlar tarafından yapılan bir virüs olduğu kanaatindeyim.

Birileri oturup insanlar ölsün diye çalışıyor mu diyorsunuz?

Aynen öyle, ben tamamen yapay bir virüs olduğunu düşünüyorum. Bu tabii laboratuvardan kaçmış gitmiş de olabilir, bunu bilemem. Sanatçının yapması gereken, insanlara umut aşılamak. Sanatçı kötü olanı da söylemeli. İşte ben de söylüyorum, bakın salgından evvel kıyıya bebekler vuruyordu… Yani insanlık bu noktaya gelmişti. Ve herkes duyarsızdı, kimsenin umurunda değildi. Ha düzeldi mi, sanmıyorum. Gene bu kötülükler devam edecek, ama hiç olmazsa kimimiz durup bir an düşüneceğiz.

“UZAYA MÜZİKLER YAPIYORUM”

Avrupalı bestecilerin hepsine ve Klasik Batı Müziğine hakimsiniz… Enteresan bir şey olmuş, bütün bu hayatlarını ezbere bildiğiniz, ezbere çalabildiğiniz Mozart’lar, Beethoven’lar kendi dönemlerinde kendi bestelerini çalarken sorun yaşamamış da, Tuluyhan Uğurlu kendi döneminde kendi bestelerini çalmayı tercih ettiğinde insanlar tepki göstermiş

Buda “Made in Turkey” işte.  Bu maalesef bizim son 100 – 200 yıldan beri yaşadığımız aşağılık kompleksinin zirvesi…

Viyana Müzik Akademisi ekolüne aykırı  davrandınız… Beklenmeyeni mi yapmış oldunuz?

Kendi eserlerini çalan, Anadolu tınılarını uluslararası platforma taşıyan ve bu konuda çok başarılı olup bütün dünyada konserler veren bir sanatçıyım. “Tuluyhan neden Chopin çalmıyor da, kendi eserlerini çalıyor?” diye tepkiler aldım… Bir endişe oluştu…  İyi bir alternatif müzik üretiyor, o alternatif müzik acaba bize rakip olur mu? Bizim pastamızdan pay alır mı? Başkalarına örnek olur mu? Evet tam da öyle oldu. Çünkü mesela ben hiç kimse kusura bakmasın;  İstanbul festivali sırasında iki tane konser yapıyorum, insanlar benim konserlerime gelmeyi daha çok tercih ediyor evet.  Beethoven’ı hiç kimse Beethoven’dan daha iyi çalamaz yani kusura bakmasın. Mozart’ı en iyi Mozart çalar. Değil mi yani; o duyguyu, o yaşanmışlığı, eseri bestelerken yaşadıklarını, Mozart mı iyi bilecek, yoksa burada onu yorumlayan mı? 80 bin defa çalınmış bu eserler… Önemli olan insanlık mabedine bir tuğla ilave etmek. İnsanlığa yeni eser vermek yani.

Kendi müzisyenimize neden karşı olduk ki?..

Hem yerel hem uluslararası hem de evrensel bir müzisyenim. Uzaya müzikler yapıyorum şimdi. Güneş sistemiyle, uzayla, kainatla ilgili, oralara mesajlar veren müzikler de yapıyorum; ama yok o onu çalsın, bu bunu çalsın, vardır öyle beylik laflar etmeyi çok seven cahiller. Kendini bir şey zanneden tipler maalesef hep oldu. “Klasik müziğe saygı duyuyoruz” adı altında konuştular… Ben bunu hep gördüm…  Öğrenciyken “Ya biliyor musun” dediler, “Burada neden bu kadar yabancı öğrenci var?  Neden özellikle Çinli, Japon, Koreli, Tayvanlılar var?” dediler. Çünkü bakıyorum yani teknik olarak müthiş çalıyorlar, bir kişi 10 saat piyano çalıyor,  uçuyor parmakları ama ruh yok. Kendi müziklerini yapamıyorlar…. Çünkü istenen şu… Kendi ülkelerinde Orta Avrupa kültürünün elçileri olsunlar… Bu müziğin yayılmasına yardımcı olsunlar. O zaman Tuluyhan bu oyunda yok. Müzik gibi kutsal bir sanatın böyle bir propaganda aracı olarak kullanılmasında yokum. Müzisyen olarak, sanat adamı olarak, ben o günden beri de kendi eserlerimi seslendiriyorum. Bu bir Doğu-Batı savaşıdır aslında. Kendi müziğimle konser veriyorum diye bana burda bir kültür merkezinde piyano vermediler ya, yani benim o akşam konserim var ve bana piyano verilmiyor. Gene dostlarımız vasıtasıyla bir piyano bulduk. Ama ben orda konser vermeyeyim diye sabote edildim düşünebiliyor musunuz böyle bir şeyi?! Bütün dünyada, her salonda konser veren bir adam olarak kendi ülkemde böyle bir sıkıntı yaşadım.

Sizin güzel bir sözünüz vardı, not etmiştimBiz hiç futbolsever olmadık çünkü biz hep takım tuttuk… 

Biz böyle diğerlerine küfür edeceğiz, taraftar olacağız, işte hakaretler hakaretler… Takım tutar gibi parti tutacağız, böyle bir anlayış. Her şeyin yobazlığını yapmak maalesef belirli bir kesimin çok hoşuna gitmekte. Ama önemli olan burada sporsever-sanatsever olabilmek. Hangi taraftan olursa olsun ilime itibar etmeyen belirli bir kesim var. Tüm kültürlere kucak açmalıyız… Dini okullardan mezun olsak bile farklı sanat dallarıyla tanıştırılmalıyız.  Mesela ilahiyat fakültesinde okuyan bir çocuk  kendi okulunda bir piyano resitali görebilmeli. İmam hatipli çocuklar Tuluyhan Uğurlu resitaline gittiklerini hayat boyu unutamaz.  Bizim böyle çalışmalar yapmamız lazım.

“KENDİ İNSANINI ANLAYACAKSIN”

Viyana Müzik Akademisi’nde eğitim aldınız… Orkestra şefliği de okudunuz… Viyana’da kalabilirdiniz,  ama bu topraktan beslenmeyi seçtiniz, buradan aldığınızı kainata veriyorsunuz… Bu duygular nasıl gelişti? Viyana’da kalmanız için teklifler var mıydı?

Çok vardı, hatta o imkanların bazılarını çok kısa süreli değerlendirdim. Bu noktada babamın çok önemli bir ağırlığı var…“Burada sana ihtiyaç var Tuluyhan, ülkenin sana ihtiyacı var. Sanata farklı bir bakış açısı getireceksin. Bunu insanlarla paylaşacaksın” dedi. Ben gene aynı şeyi yapardım tabii, insanların biraz sanata, müziğe, kendi kültürüne, kendi gelenek ve göreneklerine sahip çıkmasını bekliyorum. Ama maalesef arada kalmış bir toplum olarak yaşıyoruz. En büyük sıkıntımız bu.

Daima Türkiye dedinizAnadolu dediniz…

Tabii buraları diyeceğim; Hollanda mı diyeceğim? Ama oralara da gidiyorum, Hollanda’ya da gidiyorum tabii ki, oradaki insanlara da konserler veriyorum sohbetler ediyorum, ama tabii ki temelde Türkiye diyeceğim, Anadolu diyeceğim, Mezopotamya diyeceğim.

Yıllar önce “Go With God”, “Kutsal Ayetlerin Müziği” gibi albümlerle ilahi, dini ve İslami motifleri eserlerinize aldınız. Aynı zamanda temalarınız arasında  Cumhuriyet değerleri, Kurtuluş mücadeleleri ve Atatürk var. Mehter müziğine de ilgi duyuyorsunuz…

Mehtere benim daha önce tanık olduğum sohbetlerde ne hakaretler yapıldı; iki ileri bir geri ahaha!… Oysa mehter Avrupa’da da birçok bestecilere ilham kaynağı olmuş. Beethoven’a marşlar yazdırmış. Avrupa’yı duruşuyla, müziğiyle, savaş tekniğiyle, giyimiyle yüzyıllarca etkilemiş.

Aslında ben çok dindar bir adam değilim. Çünkü din çok üst mertebede bir şey. Dini değerlere çok saygı gösteren bir adamım ve onlardan ilham alıyorum. Ama şimdi böyle deyince derler ki, Tuluyhan dincilere karıştı… Aptalca yorumlar… Dünyada bütün besteciler inanç konularından esinlenmişlerdir. Mozart ayinler yazmıştır. Onlar yazınca oluyor, onlarda hiçbir sorun yok. Cumhuriyet değerlerine de saygılıyım. Kuva-yi Milliye ruhunda iman ve inanç var. Bunu anlasalar, hepsi bitecek.

Kurtuluş Savaşı’nın kolay şartlarda yapıldığını  falan zannediyorlar, o savaşta insanlar ayakkabısız, taşlar ayaklarını kesmiş, yürüyemez halde, o şekilde cepheye koşuyorlardı. Biz bugünkü konforumuz ile Kurtuluş Savaşı’nı anlamaya çalışıyoruz. O şartları düşünmemiz lazım. Hiçbir şey yok. Sadece inanç var, iman var, güç var, basiret var, emperyalizme karşı direnme var. Bütün bu değerlere sahip çıkan adam aynı zamanda çağdaştır. Çünkü kendi milletini, toplumunu tanımayan insan dünyayı tanıyamaz ki. Yan komşumu tanımadan gidip de Endonezya’daki insanla nasıl arkadaş olabilirim?  Kendi insanını anlayacaksın. İnsanlarımız konser çıkışlarında boynuma sarılırlar, “Atatürk konserlerinizi çok seviyoruz” diye… Bilmedikleri bir çok şeyi öğreniyorlar.

“MÜZİK AYIRT ETMEM”

6660 harika çocuk yasasının harika çocuklarından birisiniz, biz o yasayla Suna Kan’ı, İdil Biret’i kazandık…  O sürece geri dönsek… 4 yaşında konservatuara gittiniz… İçinde cumhuriyet değerleri,  Cemal Reşit Rey ve anneniz olan güzel bir hikaye…

6660 maalesef kaldırıldı. Olağanüstü kabiliyetler kanunu var, Hülya Tarcan var mesela, Gülay Uğurata var. Küçük yaştan çocuğun kabiliyetini anlayıp onu bir şekilde sanata yönlendirmenin toplum için çok önemli olduğunu inanıyorum.

Sizi keşfeden annenizdi değil mi?

Aynen, sene 1970. Piyano yoktu birçok evde. Şimdi bakıyorum… Aileler çocukları piyano çalsın, keman çalsın, gitar çalsın diye çok heves ediyorlar. Bu çok güzel bir şey. Ben Turizm Bakanlığı’nın ve Kültür- Sanat Bakanlığı’nın iki ayrı bakanlık olması taraftarıyım. Sanat gibi bir işin yanında sürekli para gerektiren turizm gibi bir dalın ne işi var? Sanatı desteklemeliyiz. O zaman yeni besteciler, yeni yaratıcılıklar çıkar. Yeni başarılar, yeni sanatçılar gelecektir. Bakın Sinan’ı geçemedik. Yahya Kemal’i aşabildik mi? Aşmalıydık. Itri’yi geçebildik mi, Dede Efendi’yi geçebildik mi? Olmadı. İşte bunların olabilmesi için yaratıcı ruhu teşvik etmek lazım. Ve bu da devlet nezdinde olacaksa, kültür ve sanatla çalışan bütün sanatçılar böyle ideoloji ayırt etmeden, solcuymuş, sağcıymış ayırt etmeden çalışmalı.

Siz hem yetenekli hem şanslıydınız, 1970 yılında piyano çalan bir anneye sahip olmak, 4 yaşındayken müzik kulağınızı fark etmesi…

Annem, babamla beraber balolara, resepsiyonlara hiçbir falso vermeden katılabilen, piyano çalan, aristokrat olabilen ama son derece mütevazı olabilen inançlı- imanlı bir cumhuriyet kadınıydı. Bir taraftan halk müziği bir taraftan Türk Sanat Müziği dinlerdi. Babam da öyle. Klasik müzikler  de çalınırdı, dinlenirdi, plaklar getirilirdi. Mezopotamya müzikleri çalınırdı, Mısırlı yorumcuların eserleri çalınırdı.  Yani evde bütün dünya müziğini böyle tek potada harmanlayan bir sanat anlayışı vardı. Ve bu anlayış tabii bana da yansıdı. Ben müzik ayırt etmem mesela.

Yetiştiğiniz bahçenin aynası olmuşsunuz… Cemal Reşit Rey sizi fark etmiş, sizi fark eden başka müzik insanları olmuş küçük yaşta

Konservatuarda Necla Tiner benim piyano öğretmenimdi, inanılmaz bir kadındır, rahmetli ünlü besteci Bülent Tarcan’ın eşiydi. Necla Hanım’ın benim hayatımda çok büyük yeri vardır, onların kızı da Hülya Tarcan.  Çok güzel insanlardı. Klasik müzik öğretmenleriydi. Farklı müzik tarzlarını çalarlar, plaklar dinlerlerdi. Ya bakın hepsini dinleyebilirsiniz; bir müzik tarzını ayırt etmek faşizmdir. Bağlamamız muhteşemdir. Fagotu, obuayı sevmeyen, saygı duymayan insanlar bir medeniyeti yok sayıyor, ona saygı duymuyor demektir. Kemanın oluşumunda bir felsefe vardır, arp nerelerden gelir? Lir, Ege’de çalınmıştır. Bu bir anlayıştır, bu bir medeniyet birikimidir. “Arp sevmem, lir sevmem” dendiği zaman oradaki tüm insanları siliyorsunuz demektir. Böyle olmamak lazım. Mesela ben  her yere girerim, herkesle tanışırım, arkada çalan müziğe asla “Ya kapatın şunu!” demem.

Arabeski de… 

Arabesk çalsa daha çok dinlerim. O insanların duygusuna bir çok müzisyenin bugün ulaşabildiğini düşünmüyorum. Yani kimse kusura bakmasın. Bugün o arabeskin duygu yoğunluğuna, yani o besteleyenler,  gazinolarda seslendirenler, şurada burada seslendiren insanların duygusuna, bugün benim diyenler sahip olamamışlardır. O kalp derinliği yoktur o insanlarda. Dolayısıyla belki kıskandıkları için öyle söylüyorlar,  Viyana’da Türk müziği yapan gazinolar vardı, bazen oraya giderdim. Dünyanın en güzel şeyi müzik. Viyana Müzik Akademisi’nde senfoni orkestrası konserlerine de giderdim. Caz kulübe de giderdim. Hep de büyük saygı gördüm gittiğim yerlerde.

Gelelim 90’lı yıllardaki meşhur “İstanbul Kanatlarımın Altında” filmine… O dönemde filmi izlemeyen sinemasever kalmamıştı… Filmin ana tema müziği sizi geniş kitlelerle buluşturdu… 

“İstanbul Kanatlarımın Altında” çok önemli bir projeydi tabii. Müthiş bir halkla ilişkiler projesidir. Sinema sektöründeki ilk halkla ilişkiler projesiydi. Sanat yönetmeninden tutun, kamerasından yönetmenine… Çok başarılı bir proje. Yani tartışmalarıyla, konuşmalarıyla, arkadan çıkan münakaşalarıyla çok başarılı bir projeydi. Herkes bir şekilde bu projeye kendini adadı. Bende öyle. Ve film ve filmin müziği büyük başarıya ulaştı. Müziğin her türlü versiyonu çıktı.  Rock versiyonu bile çıktı.  “Hayat Bu İşte” diye bir projede bu temayı kullandılar. Brezilya’da ünlü bir rock grubu, İstanbul teması üzerine besteler yaptı, yani birçok eser buradan doğdu.

“BENİM İÇİN İNSANLIK ÖNEMLİ”

Hayatınızı müzikle anlamlandırdınız, bir müzik dehası oldunuz, ama devamlı müzikle yaşayan Tuluyhan hayatın başka alanlarını ıskaladı mı? Örneğin aşk, kadınlar, evlilik, çoluk çocuk, normatif aile düzeni

Çok güzel, tabii bir sevgilinin peşinde koşarken, dönüp de başka sevgilinin peşinde koşulmuyor. Sevginin, sonsuz bir sevginin, sonsuz bir ihtimama ihtiyacı var. Sizden devamlı bir şeyler istiyor, sürekli çalışmak gerektiğini size söylüyorsa, ancak işleyen bir demirin ışıldadığını söylüyorsa ve bu sevgi müzikse…

Kıskançsa….

Kıskançtır tabii çünkü siz dünyevi şeylere daldığınız zaman geri gidersiniz, çünkü ihmal edersiniz. Tabii evlilik boyutunda dediğiniz şey son derece doğru, ama benim hayatımın her döneminde yüzlerce kadın olmuştur. O kadınlar bana yol göstermişlerdir. İlham kaynakları olmuşlardır. Öyle diyelim, ama evlenmedim. Yani tercih etmedim. Mesela dediler ki, şu mahallede çok güzel bir kız varmış ve piyano çalıyormuş, tanıştıralım mı?… “Mahalleye bir tane manyak girmiş ikincisine gerek yok” dedim. Böyle şeylere gerek yok, ama her dönemde yüzlerce kadın hep hayatımın baş tacı oldu. Onlara  zaman da ayırdım, ayırmadım değil.

Aşka zaman ayırdınız mı?

Aşk başka bir şey. Benim de sevdiğim, aşık olduğum bir veya iki kadın vardır.

Bir veya iki taneGüldüm kusura bakmayın.

Şimdi benimle ilgili bir kitap yazılıyor, orda olacak hepsi.

Peki aşk size ne yapar? Bir kadının sevgisi, yoğun ilgisi?…

Aşkla zaman geçirmek tabii benim hayatımdan çok şeyi alıp götürdü. Zamanı alıp götürdü, ama kattıkları da çok. Manevi ruh halime kattığı çok değerler oldu. Ama ben öyle kalkıp da bir kadın için bir eser yazayım falan, hiç o duruma gelmedim. Öyle bir şey yok benim için. Benim için insanlık önemli. İnsanoğlunun gidişatı önemli. Ben daha çok o tip şeylere öncelik verdim müzik hayatımda. Medeniyetler önemli, yaşanmışlıklar önemli. Gelecekte nasıl bir dünya olacak, nerelerde yaşayacağız, o vizyon önemli. Her zaman hayatımda yüzlerce kadın oldu ve hepsinden mutluyum.

Çünkü tıpkı müzik gibi kadın da kıskanç. Birbirlerini kıskanabilirler diyorsunuz…

Evet aynen öyle.

Öte yandan evlilik gibi, baba olmak gibi

Evlilikten de o anlamda uzak kaldım çünkü aynı evde yaşayacaksınız falan o zor bir iş. Onu bir sanatçının yapması çok güç. Hatta yapamaz, öyle iddialı da konuşayım. Ama yani bir şekilde dengeyi kuruyorsunuz, kaybettiğiniz zamanlar oluyor ama onların yerini başka şeylerle telafi ediyorsunuz. Yürütebiliyorsunuz hayatı. Yeter ki insan sağlıklı olsun. Bu bir tercih, hayatla ilgili olan bir tercih. Herkesin hayırlısı neyse o şekilde yaşasın.

Sizin için çapkın diyorlar, doğru mu?

Doğru. Zaten o yüzden evlenmedim.

Kadın seviyorsunuz siz o zamanyani bir kadın size heyecan veriyor

Yani şimdi biliyor musunuz evliyken başka bir kadınla telefon alışverişi yapmak bir erkeğin düşebileceği en iğrenç durumdur. Kadınlar içinde söylüyorum, evliyken başka bir erkeğin peşinde olmak, birebir insanın düşebileceği en iğrenç durumdur. İşte öyle bir duruma düşmemek için kendimi tanıyan bir insan olarak, hiçbir kadını da bu anlamda üzmedim. Çok da müsterihim yani. O kadar mutluyum ki, size anlatamam. Kazasız belasız şu hayatı en azından hep doğru tarafından götürebilmiş bir insan olarak çok mutluyum. Kalp kırmadan, üzmeden, incitmeden ilişkilerimi yaşadım. Hatta halen telefonlarımı 20 yıl evvel beğendiğim kadınlar arıyor, işte o güzel. Evlenmişlerse de beni aileleriyle tanıştırırlar, sofralar kurarlar filan, halen o sohbet hemen hemen her ilişki yaşadığım kadınla devam ediyor, bununla iftihar ediyorum.


2 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazı Formatı Seçiniz
Kişisel Test
Kişiliğe dair bir şey ortaya çıkarmayı amaçlayan sorular dizisi
Basit Test
Bilgiyi kontrol etmek isteyen doğru ve yanlış cevaplı sorular dizisi
Anket
Karar vermek veya görüş belirlemek için oylama yapmak
Serbest Yazı
Yazılarınıza Görseller Bağlantılar Ekleyebilirsiniz
Liste
Klasik İnternet Listeleri
Geri Sayım Listesi
Klasik İnternet Geri Sayım Listeleri
Açık Liste
Kendi öğenizi gönderin ve en iyi sunum için oy verin
Oylanabilir Liste
En iyi liste öğesine karar vermek için yukarı veya aşağı basın
Fotoyla Anlatım
Kendi resimlerinizi yükleyin ve birşeyler anlatın
Video
Youtube and Vimeo Embeds
Ses
Soundcloud veya Mixcloud İçerikleri
Görsel
Fotoğraf veya GIF
GIF
GIF Formatı