Bazen hayat üstünüze gelir, altından kalkamazsınız… Sizi günlerce sıkılmadan dinleyecek, akılcı çözümler üretecek, size zaman ve emek harcayacak, kısaca sizinle “uğraşacak” bir dost bulmak da o kadar kolay değildir. Olumsuz düşüncelerle zaman kaybettikten sonra nihayet aklınıza bir uzmana danışmak gelir! Şu sıralar böyle bir tablonun ortasındaysanız ve evden bir yere ayrılamıyorsanız internet olan her yerden ulaşabileceğiniz bir psikologla hemen görüşebilirsiniz! Psikolog Aynur İlhan, kurucusu olduğu “Evimdeki Psikolog” uygulamasını ve mesleğinin inceliklerini anlattı.
Bensu KAYA
Evimdeki Psikolog uygulaması ne zaman, nasıl ve hangi ihtiyaçlardan doğdu? Uygulama hakkında bilgi verebilir misiniz?
Pandemi ile beraber psikolojik destek arayışının çok fazla arttığı bir dönem içerisinden geçiyoruz. Ancak diğer bir yandan psikoloğa gitmek de yaşadığımız toplum içerisinde lüks bir ihtiyaç olarak görülüyor. Evimdeki Psikolog da tam olarak insanların bu ihtiyacından doğdu. İstediğin zaman, istediğin yerden, alanında uzman bir psikolog ile güvenilir bir platform aracılığıyla görüşebilmek… Yazılım çalışmalarına 2017 yılında başladığımız Evimdeki Psikolog’u, 2018 yılında bir girişim olarak hayata geçirdik. Tek başıma çıktığım bu yolda sonradan beraber çalışmaya başladığım ekibim ile kısa zamanda büyüyen ve güçlenen bir aile olduk. Şu anda EvimdekiPsikolog.com’ da sağladığımız online hizmetle dünyanın her yerinden erişilebilir olmayı hedeflemekteyiz. Bir dakika içinde psikoloğa bağlanabileceğiniz ve canlı destek alabileceğiniz bir hizmet vermekteyiz. Aynı zamanda görüntülü, sesli ve mesajlaşma seçenekleriyle farklı seans seçenekleri de mevcut.
“HER DANIŞANIN HİKAYESİ BİTMEMİŞ BİR KİTAP”
Genellikle genç ve yaşam deneyimi daha az gibi görünen psikologlar, hayatın binbir türlü halini görmüş insanlara nasıl yardımcı olabiliyorlar?
Tüm yaşantıların ortak elementlerine baktığımızda düşünce, duygu ve davranışlar karşımıza çıkmaktadır. Psikologlar olarak bunlar arasındaki ilişkileri araştırıyor ve danışanlarımıza ideal kişiliklerine ulaşma konuşunda rehber oluyoruz. Aldığımız lisans ve terapi eğitimleri doğrultusunda bireyin kendine yönelik iç görüye sahip olmasını sağlayarak düşünce ve davranış değişikliği üzerinde sistematik bir şekilde çalışıyoruz. Kullandığımız teknikler bilimsel olarak etkisi kanıtlanmış ve danışanın ihtiyacına yönelik uygulanan yöntemlerdir. Şunu da eklemek isterim; her bir danışan hikâyesi, bitmemiş yeni bir kitap. Bu nedenle iyi okumayı bilmek lazım… Ancak diğer bir yandan her yaştan karşımıza gelen bu insanlar bir noktada benzer acılarda buluşuyor. Paylaşılamayan duygular, utançlar, pişmanlıklar, öfke ve korku… Sanırım danışanlarımıza en çok onlara güven vererek yardımcı olabiliyoruz. Seanslarımızda onların kimseyle paylaşamadığı karanlık iç dünyalarına yolculuk yaparken ellerinden sımsıkı bir şekilde tutuyoruz.
Psikoloji bölümü son yıllarda moda mesleklerden biri haline geldi. Özel üniversitelerin çoğalmasıyla da bu bölümlere girmek ve okumak biraz daha kolaylaştı. Bunca meslektaş arasından sıyrılıp fark yaratabilmek için neler yapıyorsunuz?
Evet, ne yazık ki böyle bir gerçek söz konusu… Stres faktörleriyle dolup taşmış modern yaşamın getirdiği tüm olumsuz sonuçları düşününce, ruh sağlığı sektörüne artan bu ilgiyi görmek insanı mutlu ediyor. Daha umutlu yarınlar için daha bilinçli toplumlara ihtiyacımız var. Ancak diğer bir yandan ticari amacın güdüldüğü bazı alanlarda psikoloji bölümünün de kullanıldığını görmek hayal kırıklığına sebep oluyor. Yetersiz akademik kadro ve düşük eğitim kalitesi ile kalifiye uzmanların yetiştirilmesinin önüne geçiliyor. Ancak ruh sağlığı uzmanları olarak alanda çalışmaya istekli tüm kişilerin kendini bu doğrultuda aldıkları farklı eğitimler ile geliştirdiklerini görmekteyim. Psikolojik destek hizmetine olan talep artışını ve aynı şekilde artan psikolog sayısını düşününce böyle bir platformun olmayışı çok büyük bir eksiklikti. Bir psikolog olarak meslektaşlarımın yaşadığı birçok süreçten ben de geçtim. Farklı kurumlarda çalışarak Türkiye’nin gerçekleriyle karşılaştım. Sanırım fark yaratma hikâyem de burada başlıyor. Üniversiteden beri hayalim olan bu platform ile artık daha fazla uzmanı daha fazla danışanla bir araya getirebilecektim.
“YAŞANANLAR EN ZAYIF NOKTALARIMIZI TETİKLEDİ”
Sizce psikologa gitme ihtiyacı nereden doğuyor? Genellikle hangi sorunlar için sizlere başvuruyorlar?
Acı çeken insanın iyileşmeye çalışırken geldiği son durak olur psikologlar. Muhtemelen birçok şeyi denemiş ve belki birçoğu da başarısız sonuçlanmıştır. Bir çözüm yolu ya da cevap ararlar. Yaşadıkları sorunlarla artık başa çıkabileceklerine dair inançları kalmamıştır. Bazı düşünceleri ve davranışları artık bireyin sadece kendisine değil çevresindekilere de zarar vermeye başlamıştır. Kişi ayrıca günlük rutinlerini yapamayacak bir hale gelebilir. Genellikle yaşama karşı olumsuz bir tutum sergilerken kendisiyle olan ilişkisi zayıflamış ve ne yapmak istediğini bilmiyor olabilir. Kısaca hayatındaki problemleri çözmek, değişmek ve mutlu olmak için… Pandemiyle beraber özellikle depresyon, tükenmişlik sendromu, anksiyete bozukluğu, panik atak ve obsesif kompulsif bozukluk gibi vakalarda artış yaşandı. Ne denir? Tüm yaşananlar en zayıf noktalarımızı tetikledi ve her birimizde farklı çıktıları oldu. Kimimiz başa çıkabileceğimize inanıyoruz, kimimiz de başa çıkabilmek için desteğe ihtiyaç duyuyoruz…
Psikologlar yaşam içindeki özel sorunlarını diğer insanlara göre daha mı kolay çözebiliyorlar?
Diğer tüm insanlar kadar biz de hayatımızda acılar yaşıyor, tartışıyor, üzülüyor ve yeri geliyor öfkeleniyoruz. Bir psikolog olduğumuz gerçeği sorunlarımızı daha kolay çözdüğümüz anlamına gelmese de kendi duygularımızı, düşüncelerimizi ve davranışlarımızı değerlendirme farkındalığımızın daha yüksek olabileceğini söyleyebilirim. Nerede durmamız gerektiğini öğreniyoruz belki de. Aynı şekilde yargılamamayı ve olduğu haliyle gözlemleyebilmeyi de… Profesyonel çalışma hayatımızda da kendi geçmişimizden çözümleyemediğimiz yönlerimizi ya da travmalarımızı etkileyecek danışanlarla çalışmamaktayız.
Psikiyatrist ve psikolog… Zaman zaman birbirlerinin rollerini çalan bu iki meslek grubu hakkında bilgi verebilir misiniz? Halen bu konuda bir bilinçsizlik ya da bilgisizlik söz konusu olabiliyor….
Çok kısaca bahsetmek gerekirse, psikiyatristler 6 yıllık tıp fakültesi mezunu olan ve ardından ruh sağlığı alanında uzmanlaşan doktorlardır. Psikologlar ise 4 yıl psikoloji lisans eğitimini tamamlayan uzmanlardır. Halk arasında en çok ilaç yazılması durumu kafa karıştırmaktadır. Psikiyatristlerin, tıp eğitimi geçmişine sahip oldukları için ilaç yazma yetkinlikleri bulunmaktadır. Psikologlar ise uzmanlaştıkları alan ve aldıkları eğitimler doğrultusunda belirli bir disipline (yaklaşım) uygun olarak psikoterapi uygulamaktadır. Günümüzde her psikiyatrist, psikoterapi uygulama yetkinliğine sahip değildir ancak uygulayan psikiyatristler, psikologlar gibi bazı terapi eğitimleri almakla yükümlüdür. Hatta görmekteyiz ki; gün geçtikçe psikiyatristler de ilaç tedavisine göre psikoterapiye daha çok ağırlık vermeye başlamıştır.
“ÖNEMLİ OLAN KİŞİNİN DUYGULARINI DİNLEYEBİLMESİ”
Bir de psikolojik destek sağladıklarını belirten yaşam koçları, kişisel gelişimciler, enerjiciler vb. var… Son yıllarda, hatta belki pandeminin de katkısıyla sayıları gün geçtikçe daha da çok artıyor. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
Evet, ne yazık ki gerçek bilime dayalı olmayan bu tarz meslek alanlarının çok arttığını görüyoruz. Ama şunu da belirtmek de fayda var; talep var ki bu çalışma alanları da daha çok artıyor. Burada toplumsal bir farkındalık eksikliğimiz söz konusu. Elbette herkes kendine ne iyi geliyorsa onun peşinden gitmeli. Bu bazen bir şaman olabilir bazen bir hoca olabilir, bazen enerji çalışmalarıyla bazen de bir psikologla ya da sporla… Önemli olan kişinin duygularını ve kalbini dinleyebilmesi… Biz burada psikologlar olarak psikoterapi adı altında uyguladığımız bilimsel tekniklerle çalışıyoruz. 4 yıl lisans, ardından yüksek lisans ve terapi eğitimleri alarak danışanlarla değişim yolculuğuna çıkmaktayız.
Evliliklerde her 10 yılda bir her iki insanın zihin yapılarının, bakış açılarının değiştiğini düşünürsek 25 yaşında pembe baloncuklarla evlenen bir çiftin 55 yaşında da aynı evliliği aynı lezzette sürdürebiliyor olması nasıl mümkündür?
Bakış açılarımız ve zihin yapılarımız değişse de böyle bir evliliği hayatta tutan en önemli şeyin tatmin edilmiş ihtiyaçlar olduğunu düşünüyorum. Bu da iletişim esnasında birbirini iyi dinleyen, anlayan ve destek olan iki kişinin iletişim kurmasıyla mümkün. 55 yaşına kadar evli kalan mutlu çiftlerin aslında karı-kocadan çok iki yakın arkadaş olduklarını görmekteyiz. Birlikte konuşurken zaman öyle bir akar ki, nasıl geçtiğini anlamazlar. İki kişi de o sohbetin sonunda huzur ve güven hisseder. Böyle bir evlilikte kabullenme vardır. Saygı, hoşgörü ve sevgi vardır. Aynı şekilde sağlıklı sınırlar ve beraber kurulan gelecek planları…
Evliliklerde çocuk bazen enteresan şekilde “çiftleri ayırıcı” faktör olabiliyor, evliliğin meyvesinden beklenti bu değil oysa… Bu rol dengesini nasıl sağlamak gerekiyor?
Öncelikle çocuğun üzerinde rol dengesinin sağlanamamasında toplumsal cinsiyetin çok etkili olduğunu söyleyebiliriz. Çocuğun yetiştirilmesinde anne ve baba tarafından alınan sorumlulukların eşit bir şekilde paylaşılmaması, genelde kadına yüklenen ev işleri ile beraber ilişkilerde tatminsizlik ve tartışmalar başlayabilir. Çocuk yapana kadar mutlu bir çiftin çocuk yaptıktan sonra ilişkileri bozuluyorsa burada anne ve babanın da kendileri ve hayatlarına dair beklentilerini gözden geçirmesinin zamanı gelmiş olabilir. Bu gibi durumlarda genellikle kadın ve erkeğin karşılanamamış bazı ihtiyaçları söz konusudur. Duyguların ve düşüncelerin açık bir şekilde paylaşılması bu noktada çok önemlidir. Evliliklerini iyileştirmek isteyen partnerlerin değişime istekli ve yeni sorumluluklar almayı kabul etmiş olması gerekir.
Evde sürekli bilgisayar ekranı karşısında kıpırtısız durup oyun oynayan ergenlerle ilgili neler yapılabilir?
Pandeminin diğer bir olumsuz sonuçlarından biri de bilgisayar başında geçen süre oldu. Bu dönemdeki ergen çocuklar tüm eğitim, eğlence ve sosyalleşme ihtiyaçlarını bilgisayar ile karşılama durumunda kaldılar. Bu noktada en büyük sorumluluk da ebeveynlere düşüyor. Çocukları bilgisayar dışında belirli aktivitelere teşvik etmeleri gerekmektedir. Bu dönemde fiziksel egzersiz yetersizliği çocukların gelişimini olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bu nedenle çocuğunuzu mutlaka ev içerisinde ya da kısıtlamalar çerçevesinde dışarıda yapabileceği bir spora yönlendirmelisiniz. Bununla beraber, ev içerisinde bir rutin oluşturulmalı ve çocuğa ev işlerine katkıda bulunmasını sağlayacak sorumluluklar verilmelidir. Bu rutin içerisinde aileyle beraber geçirilen zaman da yer almalıdır. Örneğin çocuğunuza beraber bir film izlemeyi önerebilir ya da aynı şekilde bir oyun oynayabilirsiniz.
Eklemek istedikleriniz…
Bize yer verdiğiniz için Evimdeki Psikolog olarak çok teşekkür ederiz. Unutmayın ki, yaşadığınız hiçbir zorlukla tek başınıza başa çıkmak zorunda değilsiniz. Bazen dışarıdan bir göz, size daha önce hiç görmediğiniz bir yolu gösterebilir. Bu yolculuğunuzda uzman kadromuzla size rehber olmak adına her zaman buradayız.
0 Yorum