Bereketli topraklardan gelen birbirinden faydalı bitkiler, difüzörden yükselen ince buhar, çeşit çeşit uçucu yağlar… Bir annenin çocuğu için kaynattığı nane-limon çayı kadar naif bir alan burası. Şifanın en eski, en şefkatli, en doğal yolundayız… Çocuk doktoru ve Fitoterapist Dr. Melike Özberk Koç, sugibidergi okurları için yeni kurduğu marka çerçevesinde “Fitoterapi ve Aromaterapi”nin esaslarını anlattı.
Bensu KAYA
Fotoğraflar: Rüzgar Yiğit ENGİN
Bir fincan bitki çayı, pek çok bitki molekülünün yanı sıra sevgi, sevilen için kaygı, şefkat ve merhamet içerir. Sıcak ve yumuşak haliyle duyulara hitap eder, iyiliği hatırlatır. Fitoterapi ve aromaterapiyle ilgili çoğumuz az ya da çok fikir sahibiyiz. Kış aylarının vazgeçilmezi olan çaylara neredeyse her evde rastlanıyor. Günün yorgunluğunu atmak için tercih edebileceğimiz SPA merkezlerinde de masaj yağlarının aromaterapik etkisine giriyoruz. Pandeminin ve koronaya çare arayışlarının da etkisiyle son yıllarda fitoterapi ve aromaterapi terimlerini daha fazla duyar olduk. Türkiye’de fitoterapi ve aromaterapi alanında önemli isimlerden biri olan Dr. Melike Özberk Koç ile konunun esaslarını konuştuk.
Fitoterapi ve aromaterapi… Her ne kadar bu iki kavramı son yıllarda daha çok duysak da çok daha derin bir alandayız. Geçmişlerine inmek istersek hangi zamanların izini sürmeliyiz?
İnsanlık kadar eski bir tarih… Son yıllarda bu konularda bilimsel araştırmalar çoğaldı. İlk insanların mezarları açıldığında polenlere, çeşitli bitki özlerine, aromatik bitkilere rastlanmış. Hatta Tutankamon’un mezarında, lavanta dahil pek çok uçucu yağ da saptanmış. En ilginç kısmı da binlerce yıllık uçucu yağların halen aromatik özelliklerini koruyabiliyor olmaları. Eski Mısır kraliçesi Kleopatra’nın kullanmış olduğu güzellik ürünleri de bilinebiliyor.
Fitoterapi ve aromaterapi ifadeleri genellikle bir arada kullanılıyor…
Birbirinden ayrılamaz bir bütün. Aromaterapi, fitoterapinin bir alt grubu. Fitoterapiye bazı bitki özütleri, tıbbi çaylar giriyorken çeşitli ekstrasyon yöntemleri uygulanmış; kokusu alınıp distilasyonla damıtılmış ya da kantaron gibi zeytinyağında bekletilmiş yağlar aromaterapiye giriyor.
Son yıllarda kimyasal içeren o kadar çok ürün ve malzeme var ki, kimyasallara alıştırıldık…. Fitoterapiden de böylece uzaklaşmış olabilir miyiz?
Kimya çok güzel bir alan. Kimyasız hiçbir şey olmaz. Bitkilerin hepsinin kendi içlerinde kimyaları var. Nane çayının da kendine göre bir kimyası var, ama sentetik kimyasalsız bunlar. Sanayi devriminden sonra ilk sentezlenen Aspirin. Yani sentetik olarak moleküllerin sentezlenmeye başlaması insanlara daha kolay geldi. Fitoterapi uzun bir yol; bitkiyi yetiştireceksiniz, içerisinden molekülü alacaksınız, bunlar daha zor, uzun ve zahmetli işler. Uzaklaşma söz konusu oldu evet. Hatta İngilizce kaynaklara bakmıştım, bizdeki “kocakarı” kelimesi orda da aynen öyle kullanılıyor… Orda da zaman içinde kocakarı ilacı diye ötelenmeye başlanmış. Sentetik moleküllerle ilgili çok fazla araştırma yapılıp o alana kayılmış oldu. Fitoterapikler ya da aromaterapikler bir noktada gölgede kaldılar, ama ilaç statüsüne geçmiş, bitkilerden elde edilmiş birçok ajanı da şu anda biz kullanıyoruz. Çalışmalar arttıkça ilgi geri döndü.
HANGİSİ DOĞRU PAPATYA?
Bitki çayı tüketiminde herhalde en sık yapılan yanlışlardan biri de her bitki çayını rahatlıkla içip üstüne bir de çevreye tavsiye etmek!
Bitkidir, nasıl olsa zararsızdır, biz gidelim doğadan kendi bildiğimiz gibi toplayalım, kaynatalım, içelim demek çok yanlış. Az önce bahsettiğim gibi tüm bitkilerin kendi içlerinde biyokimyası var. Örneğin papatya. Bugün hangi aktara giderseniz gidin papatya bulabilirsiniz. Ama doğrusunu zor bulursunuz. Çünkü sınırlı sayıda yetiştirilmekte ve doğru türleri maalesef çok az yerde satılıyor. Papatyaya benzeyen 100’den fazla bitki türü var. Bunların arasında zehirli olan da var. Normal papatya toz gibi olur dağılır mesela, bombe bir sarı alanı vardır. Öyle hoş bir görüntü bulamazsınız tıbbi papatyada. Neden biz pek çok eğitime katılıyoruz, bu alanda yüksek lisans ve doktora yapıyoruz? Normal koşullarda bu yaptıklarımız tam olarak bize uzmanlık da veremiyor. Çünkü tıp fakültesinde fitoterapi henüz kabul görmemekte. Ama buna verebileceğimiz en güzel kaynak eczacılık fakülteleri, farmakognozi alanları. Ben şu anda Anadolu Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde fitoterapi alanında yüksek lisans yapıyorum. Son derece bilimsel çalışıyoruz. Hocalar ciddi anlamda bizi zorluyorlar. Çünkü sonuçta insan sağlığına hizmet eden kişileriz. “Önce zarar verme” ilkesine göre hareket etmek durumundayız.
Peki bir gün fitoterapi ilaç olarak kabul edilebilir mi?
Araştırmalar arttıkça ilaç sınıfındaki terapötiklerin artması da mümkün olacak, o zaman ilaç olarak kabul edilebilir. En azından şu anda sadece benim markamla devam eden üç dört tane klinik çalışma var. Onlar sonuçlandığı zaman çok daha güzel olacak.
Aromaterapik kokular aslında bizim çok da alışık olduğumuz kokulara benzemiyor…
Çünkü bitkiden elde edilmiş moleküller farklı. Örneğin lavanta. Lavanta yağı diye aldığımız pek çok yağ aslında lavanta yağı değil, laboratuarda sentezlenmiş lavanta kokusu sağlayan bir ürün. Biz birtakım testler yapıyoruz gerçek mi değil mi diye. Sanayi devriminden sonra kimyasal kokulara çok alıştık parfüm sektöründen dolayı. Aromaterapiyle ilk tanışanlarda doğal kokulara karşı bir tepki bile olabilmekte. O kadar unutmuşuz ki son 100 yılda doğal bitki kokularını.
Tüm uygarlıklarda, dinlerde bitkiler ve kokular var… Şifacılık hep vardı…
Henüz mikrobiyolojinin olmadığı zamanlarda insanlar deneye yanıla şifacılık yapıyorlarmış. Biz de şimdi modern çağın kocakarılarıyız, modern çağın iksircileriyiz. Bunu bilimle özdeşleştirerek yapabilmek derdindeyiz. Kadim bilgiler çok değerli. Bir yöreye gittiğinizde o yörede hangi bitkiler ne var çok önemli.
Hele Anadolumuz…
Çok cidi bir tıbbi bitki kaynağı… Kendi köyümde mesela sarı kantaron varmış, hiç görmedim, duymadım, bilmiyorum, bana kimse bu sarıkantarondur demedi. Aslında bu çok kadim bir bilgidir. Neyse ki şimdi çok daha fazla ilgi çekiyor, herkes doğrusunu öğrenmeye çalışıyor. Bizler de bu işe biraz önderlik ederek, doğru bilgiler paylaşarak katkı sağlayacağız diye düşünüyorum.
DOĞRU BİTKİ VE DOĞRU REHBER
Özellikle psikolojik rahatlamalarda mı aromaterapiden bahsediyoruz?
Fiziksel bir şikayet, örneğin başağrısı… Başağrısı için nane ve okaliptüsün ağrı kesici özellikleri var, ardıcın gerginliği alıcı, rahatlatıcı etkisi var. Gaz sancısı, eklem ağrıları, uyku bozuklukları, cilt bozuklukları, bilişsel hafızayı artırmak… Hepsinin farklı olumlu etkisi var. Tabii şu anda elimizdeki verilerle bu bir ilaçtır, tıbbi ilacını bırak da aromaterapi kullan diyemiyoruz.
Doğru kullanımı nasıl oluyor?
Yağların sistemik kullanımına, yani içerek kullanımına pek girmemekten yanayım. Duymuşsunuzdur mutlaka pandemide suya kekik damlatıp için diyen aktar da, doktor da, eczacı da oldu. Bu tamamen yanlış.
Etken maddesi carvacrol’den kaynaklandı… Kovide iyi geliyor diye duyuldu…
İyi gelebilir. Moleküler düzeyde bazı araştırmalar da var. Ancak kekik çok keskin bir yağ. Siz onu suya damlatarak içtiğinizde özafagustan itibaren tüm mide mukozasına zarar verme ihtimaliniz var. Çözülecekse bile zeytinyağında dilüe edilmesi lazım. Nerde çözülecekse orda çözülmesi lazım. Seyrelteceksiniz yani… Ben aromaterapinin ortamda inhalasyon olarak kullanılmasından yanayım. Çünkü bunlar ortamdaki viral yükü azaltıyorlar. Difüzerde, buhurdanlıkta kullanmanız iyi olur. Yakanıza bir iki damla damlatabilirsiniz. Kekik yağının içine sentetik carvacrol de konmuş olabilir. Bunlardan emin olmak lazım.
Pandemide çok fazla bilgi karmaşası oldu sanal dünyada. Herkes kimden ne duyarsa ona yöneldiği için bitkilere de bir saldırı oldu. Grip, kovid birbirine girince…
Bitkiler kullanılmalı elbette, ama doğru bitkiler bu işe rehberlik edebilecek hekim veya eczacı eşliğinde kullanılmalı.
İLGİDEN MARKAYA ŞİFA YOLCULUĞU
Sizin fitoterapi merakınız nasıl başladı?
Çocukluk döneminde iki şey yaşadım. Bir tanesi alopesi dediğimiz saçların parça parça dökülmesi problemi. Medikal tedavi gördüm, ama işe yaramadı. Stres faktörü olmuştu. Sonra şifalı bitkiler kitabı araştırıyorken sarımsağın iyi geldiğini öğrendim. Gerçekten sarımsak uygulamasını yaptım ve benim saçlarım çıktı. İkincisi de siğil. Yine benzer yaşlarda -13, 14 galiba- bir siğilim vardı. Araştırırken incir sütünü buldum. Köyde zaten incir bol. İncir sütünü kullandım, o siğil ordan söküldü gitti ve bir daha ömrüm boyunca orda siğil olmadı. Zaten normal koşullarda ruhumda şifacılık var. Tıp fakültesini çok istiyordum bu yüzden. Önce psikiyatriye girdim sonra pediatriye girdim, uzman oldum. Çocuk yapmaya karar verdim falan derken fitoterapi eğitimleri geride kaldı, ama bir noktada başlamam lazımdı. Sağlık Bakanlığı’nın Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde düzenlediği sertifikasyon programına katıldım. Orda bir eczacı hocamız tıbbi papatyanın bu kritik durumunu anlattı ve çok etkilendim. Tıbbi papatya bulunamadığını söyledi. Papatya aramaya başladım. Aynı eczacı hocamız bir derste de bir firmanın bitkilerinin güvenilir olduğundan bahsetmişti. Direkt firmayı rahatsız etmemek için satıyor oldukları eczaneleri araştırdım. Eczanelerde de bulamadım, en sonunda kafaya koydum, “Arayıp bulacağım bu adamları kimlerse” dedim… Çok tatlı bir eczacı arkadaşımız çıktı, “Hocam” dedi, “Ben size istediğiniz tıbbi papatyayı ve tıbbi bitkileri bulayım.” O zaman Medical Park Florya’da çalışıyordum. Saadettin Bey, dün gibi aklımda, bitkileriyle geldi. Bir maserasyon papatya yağı hayalim vardı. Önce ev koşullarında denemesini yaptım. Saadettin Bey ekstrasyon cihazıyla yaptı falan, her şey çok güzel. Son noktaya geldik, Saadettin Bey’e dedim ki, “Bu yağ çok güzel, tam istediğim gibi. Bu yağı reçete etmek istiyorum. Nasıl yapabiliriz?” Dedi ki, “Hocam biz perakende ürün üretmiyoruz. Ama dilerseniz siz kurun markanızı, size yapalım.”
Ve markanızı kurdunuz…
Hiç böyle marka kurmak, ürün satmak, hayatımızda olmamış böyle bir kafa. Haliyle durdum tabii, acaba olur mu olmaz mı, sonra karar verdim, şansımı deneyeyim. Tıbbi papatya yağı, tıbbi çörekotu yağı, papatya çayı melisa çayı derken 5 – 6 ürünle başladık. O süreçte doktor arkadaşların beklediğimden daha fazla ilgisini çektik. Sonrasında da daha farklı ürünler geldi, ama hep bir nedene bağlı olarak geldi. Mesela birinin elinde egzama çıkmış, ona ben bir formülasyon uygulamıştım. Faydalı olduğunu görünce piyasaya çıkarttık. Bu arada ben hastaneyi bıraktım, muayene açıyorum derken stres kaynaklı akne problemim oldu. Kuşburnu çekirdeği yağından çok fayda gördüm. Gülle birleştirdik… Sonra baktım talep çok fazla, markaya aldık. Böylece Rose & Rosehip ilk ürünümüz oldu, çok sevildi. Kendi işletmemizi kurmuş olduk. Saadettin Bey’le çalışmaya halen devam ediyoruz. Benim firmamın halen kayıtlı eczacısı. Saadet Hanım var o da genç eczacı arkadaşımız. Kendi üretimimizi yapalım diye Bakırköy’de yeni yerimize taşındık. Şimdi yeni projelerimiz var hem yurt dışı hem yurt içi odaklı.
“MODERN TIBBA DAİMA EVET”
Çocuk doktoru olarak çocuklarda fitoterapi uygulamasıyla ilgili neler diyeceksiniz?
Çocuk doktoru olarak Bakırköy Osmaniye’deki muayenehanemde hizmet veriyorum. Çocuklarda güvenli alanda kalan ürünleri tabii ki kullanıyorum. Ama bütün bunlar benim modern tıbbı reddettiğim anlamına asla gelmiyor. Aşıları da, modern tıp uygulamalarını da tamamen kabul ediyorum. Nedense böyle bir algı var, birisi fitoterapistse beklentisi sadece onu yapsın, aşı yapmasın falan gibi… Hayır ben yıllarca modern tıp eğitimini aldım. Kaldı ki kendim acil bir durum olursa modern tıbba yöneliyorum. Kısa süre önce anaflaksi geçirdim.Yanımda doktor-hemşire arkadaşlarım olmasaydı, çaylarım, uçucu yağlarım beni kurtarmayacaktı. Doğrucu olmak lazım. Her şeyi aromaterapiyle fitoterapiyle yapamayız. Ama hayatımıza çok değerli bir katkı…
Hayvanlarda kullanabilir miyiz?
Benim kıza papatya ve aynısafa hidrosolü kullanıyorum. Hidrosoller daha yumuşak yağlara göre. Tüy tarağına aynısafa ve papatya hidrosolleri sıkıyorum. Kepeklenme yaşamıştı bir keresinde bizim kız. Beş gün aynısafa kullandıktan sonra geçti. Haftada bir, bakım günlerinde yapıyorum. Mis gibi oluyor. Kedi nanesini, valerian otunu da çok severler. Düşük düzeyde kullanabiliriz. İçirmiyoruz tabii. Genital organlarına da sürmüyoruz. Havasız ortamda fazla difüzere maruz bırakmıyoruz.
“TÜM ÜRÜNLERİMİ KENDİMDE DENİYORUM”
Biraz da kişisel bakım sırlarınızdan söz edelim…
Sabahleyin yüzümü kendi sabunumla yıkarım. Kimyasal temizleyici kullanmıyorum. Shea butter, ardıç katranı, papatya, lavanta, ylang ylang içeriyor. Cildimi kuru hissediyorsam farklı bir sabun, akne eğilimli hissediyorsam farklı bir sabun kullanıyorum. Sonra mutlaka üstüne hidrosol, yani doğal tonik ve yağ … En son mineral pudrayla allık sürerim o kadar. Rutin bakımım bu. Gece yine aynı. Son yıllarda sadece iki adet rujum, bir göz kalemim ve rimelim var. Sunumdan sunuma kullanıyorum. Saçlarım için argan yağını tercih ediyorum. Selülit deyince akla ilk gelen greyfurttur, greyfurtlu yağ kullanıyorum. Bütün ürünlerimi kendimde deniyorum. Yüzümde ve vücudumda hiç uygulama yok. Herkesin birbirine benzemesine gerek yok bence.
Bakım ve gıdanıza bütüncül mü yaklaşıyorsunuz?
En sevdiğim beslenme türü Akdeniz. Diğerlerinin sürdürülebilir olduğunu düşünmüyorum. Nadir et tüketirim. Bitki çaylarım var malum. Organik ürünler alıyorum.
Yeni ürünlerinizden söz edelim biraz da…
Markada ne varsa ya benim ihtiyaçlarımdan ya da arkadaşlarımızın ihtiyaçlarından çıkmıştır. Yeni çıkan magicberry muhteşem… Gojiberry ekstresiyle tamamladık. Böğürtlen tohumu yağı ana bileşeni. Bamya çekirdeği, devedikeni tohumu, gül ve ölmezçiçek içeriyor. Maskelerimiz de geliyor. Her biri anlamlı faydalar içeriyor. Yakında çıkacak olan bir kalıp şampuanımız var. Kalıp ama sabun değil. Hindistancevizi içerikli. Çocuğa da onu kullanıyorum, kendime de. Kendinize vakit ayırdığımızda hepsi işe yarıyor, hepsi iyi hissettiriyor.
Fitoterapi hakkında daha geniş bilgi ve ürünler için:
Instagram: dr.ozberk
Başarılar diliyorum çok güzel harika inanılmaz
Teşekkür ederiz.