Bazı bilim adamları tarafından ortaya atılan “suyun hafızası var” fikri, suyun yapısına dair soruları çoğaltıyor. Suyun “uzaktan gelen etkiyi saklayabilme” özelliği, alternatif tıpçılar için “teori” olmaktan çok ötede… Yıllardır pratiğe dökülen bir uygulamadan ve suyun mucizelerinden söz ediyorlar… Eski efsanelerde yaraları iyileştiren, insanı ayağa kaldıran sulardan söz edilir. Böyle büyülü özellikler yakıştırılması tesadüf mü? Modern yaşamda, sorunların üstesinden gelebilmek için bu molekülün gücünden yararlanan bir çok insan var. “Sudaki enerji, eksik olanı tekrar yerine getirilebiliyor” inancı, alternatif tıpçılara göre etkili bir tedavi yöntemi… Belki de çağımızın ‘matrix’i bu olacak.
Ayla ÖNDER
Hayati bir önemi var suyun… Her canlının ona muhtaç olduğu açık… Gezegenimiz yaklaşık yüzde 70 oranında suyla kaplı. Bu ölçü, insanın yapısıyla benzeşiyor. İnsanoğlunun bedenindeki su oranı da yüzde 70 dolaylarında. Dünyadaki canlıların ortak yönü, hepsinin su içermeleri… Başka gezegenlerde hayat aramaya giden araştırmacıların da ilk olarak aradığı “hayat belirtisi”. Su varsa yaşam da vardır, tezi her yerde geçerli. İki hidrojen ve bir oksijen atomundan meydana gelen, H20 olarak adlandırılan su molekülü ile ilgili yapılan araştırmalara göz attığımızda ise bir takım olağanüstülüklerle karşılaşıyoruz: Bilim adamları, kar taneleri üzerinde özel deneyler yapmışlar… Suyun başkalaşmış hali olan kar taneleri, eritilmiş ve daha sonra yeniden dondurulmuş. Molekül yapısını bu işlemden sonra tekrar incelediklerinde, eritilmeden önceki kar taneleriyle aynı özellikte olduklarını saptamışlar. Buradan varılan sonuç şu olmuş: Her su molekülü bir özgün “kimliğe” sahip. Bu da suyun bir “hafızası” olduğuna işaret ediyor! Bu konu üzerine yapılan deneyler elbette bunlarla sınırlı değil.
KAR TANELERİ MUCİZESİ
Araştırmacı Jacques Benveniste’in bu alandaki deneyi, bir çok insanın dikkatini çekiyor. Fransız kökenli olan bu bilim adamı, “suyun hafızasının kâşifi” olarak da ün yapan biri… Uzun zaman süren çalışmasında, esas yaptığı, suya bir farklı bir madde ilave etmek ve bundan sonra sudaki “değişimi” bir çok deneylerle test etmek. Madde katılan bu suya yaklaşık 1 milyon kez sulandırma işlemi uyguluyor Benveniste.. Eklediği maddeyi sudan yok etmek için başka müdahaleler de yapıyor. Bütün bunları çok sık tekrarlıyor. Fakat suyun içindeki o “farklı” maddenin asla yok olmadığını görüyor. O zaman, bu maddenin su tarafından “hafızaya kaydedildiği” sonucuna varıyor.
Japon bilim adamı Masaru Emoto da bu konuda çok ses getiren bir kitap yazdı. Emoto, içinde 70'ten fazla kristal görüntüsü de bulunan “Suyun Gizli Mesajı” kitabını, "Su canlıdır ve duyguları algılayan kristallerden oluşuyor” fikri etrafında meydana getirdi. “Su çevresindeki pozitif ve negatif bilgileri kaydeder ve tepki verir" diyen Dr. Emoto, kristallerin resmini çekmeyi ihmal etmiyor. Suya farklı müzikler dinleterek aynı molekülleri tekrar tekrar resimliyor. Her müziğe farklı bir tepki verildiğini görüyor. Örneğin, klasik müzik dinlettiği molekülün görüntüsünü resimlediğinde, olağanüstü bir güzellik görüyor. Emoto’ya göre sadece müzik değil düşünce, kelime ve fikir de suyun moleküler yapısını etkiliyor.
MODERN İNSAN SUYUN GÜCÜNÜ KEŞFETTİ
Bu deneylerin ışığından bakıldığında suya yüklenen bir “bilge” anlam söz konusu. Bütün kültürlerde var aslında bu yaklaşım. Toplumların hafızasını yokladığımızda bunu görüyoruz. Aynanın olmadığı zamanlarda, su insan için bu işlevi de görmüş. Suretleri yansıtmasıyla birlikte, ona atfedilmiş gizemli anlamlar daha da çoğalmış. İşte modern insan, bazı araştırmacıların ve özellikle de alternatif tıpçıların altını ısrarla çizdiği “suyun gücünü” görmezden gelemiyor artık. Kendisine söylenenleri bir “hard disk” gibi kayda alan su, şifacılar için farklı bir anlam ifade ediyor..
Eski çağlardan bu yana, insan topluluklarının bıraktığı bütün kalıntılarda suyun gizemine dair izler var. Suyun belleği olduğuna inanıldığından mı bilinmez, enteresan bir şekilde her çağda insanlar bu sihirli maddeye dilekte bulunuyor, dert anlatıyor. Bu tarzdaki ritüellere baktığımızda hayli “sır” sakladığı ortada! Çünkü dünyanın bir çok yerinde, bazı akarsulara, göllere ya da bir kutsal mekanların bahçesinde bulunan minik bir havuzlara bir şeyler atıp suya dilek fısıldandığı bir gerçek. Bu atılan kimi zaman para oluyor, bazen de başka bir madde. Hıdırellez’de de insanların deniz kenarlarına gidip dileklerinin yazılı olduğu kağıtları kıyılara bıraktıklarını biliyoruz.
“SU GİBİ EZBERLEMEK”
Aslında günlük konuşma içine yerleşmiş deyimler incelendiğinde, sudaki mucizenin dili de etkilediği görülüyor. Bu çerçeveden bakınca, akla bir sürü soru hücum ediyor. “Su gibi ezberlemek” deyimini hiç bu yönden düşündünüz mü? Veya “su gibi biliyorum” sözü, ondaki “kayıt etme” özelliğini akla getirmiyor mu? “Suyun gizemi” onun kristalize haldeki resimlerine bakıldığında da fark ediliyor. Büyüleyici güzellikteki bu kristallerin görüntüleri şaşırtıcı.. Akarsulardan ve kaynaklardan alınan örneklerin mikroskobik görüntülerini yayınlamışlar. Doğanın bağrından çıkan, hiç işlenmemiş bu sular daha özel geometrik şekiller içeriyor. Su borularından evlerimize akan ve depolarda bekletilen durgun suların ise molekül hallerinde bozuk bir görüntü göze çarpıyor.
Işık Kırgız (Doğal Terapi Uzmanı): “Su kayıt alır”
“Elbette suyun hafızası var. Yaşanmış olan herşey atalarımızdan bize geçmiş bilgilerdir ve hücrelerimize yazılıdır. Bu bilgiler yaşamda otomatik olarak uygulanır.
Su bütün evrenin ve kainatın başlangıç noktasını oluşturuyor. Ve insanın bedenlenmesinde etmen olan en önemli madde. Su olmadan ne yeryüzü ne gökyüzü hiç bir canlı olamazdı. Bedenin yüzde 70'i su ama beyinle birleştiğinde bu su anlam kazanıyor. O zaman H20’dan çıkıyor. Ve ona hangi dalga boyunu yüklersen o frekansa bürünüyor. Moleküler yapısı dönüşüyor, bedene şifa katıyor.
Örneğin zihninizden “Bütün kuşkularım, korkularım arınsın, bedenim bunlardan temizlensin” diye geçirip, suyu içtiğinizde o kesin şifadır. Çünkü, sözlerle suya frekans yüklemiş oluyorsunuz. Düşündüğün anda beyin onu tanımlayarak bir dalga boyu yayıyor. Ve sen suya doğru bakarak bunları söylediğinde kayda alıyor. Bütün bunlar düşünülerek içildiğinde, bedenin ihtiyacı olan bir işleve bürünüyor. "Beni üzüntülerimden temizlesin" diye içildiğinde bedene o şekilde aktarılıyor ve komutu yerine getiriyor. Huzura kavuşmak, dertlerden kurtulmak için önce derin bir nefes almak, yaşam enerjisini bedene aktarmak sonra da bu düşüncelerle suyu içerek şifa bulmak mümkündür. Ben uzun yıllardır bu uygulamayı hayata geçiriyorum. Hem sağlıkta hem estetikte hem de şifada. İnsanların huzura kavuşması için bedeni arındırmak çok önemli. Bir insana şifa olsun diye frekans yükleyerek verdiğimiz su, o kişinin bedenini temizler. Suyla ilgili uygulamalar onlarca… Örneğin büyüyü çözer, akıp gitmesini sağlar. Eve konulan bir kase su, bütün odalardaki negatif enerjileri yok eder.. Bedene doğru bir şekilde yüklendiğinde şifa aracıdır.”
——
Sevil Conka (Turist Rehberi, Arkeolog): “İlk çağlardan bu yana su hep kutsaldı”
“Suyun aynı zamanda gücü de şaşırtıcı. Suyun parçalayıcı etkisine teslim olmayacak bir kaya parçası yok. Hemen her çağda onun kutsallığına inanılmış. Tarihin ilk çağlarından beri su kaynakları insanlar için kutsal sayılmış. Başta Mezopotamya olmak üzere bütün medeniyetler Nil, Ganj, Sarı Nehir, Dicle,Fırat, Kızılırmak ve Sakarya gibi nehirlerin yatağında kurulmuş. Tapınaklar da genellikle su kaynaklarında kurulurdu. Tapınakların olmadığı ama dağ sularının çıktığı doğal kayalar da ana tanrıçaya tapınmak için kullanılırdı. Özellikle Frigler Kybele’ye yaylalarda, ovalarda, dağlarda, su kaynaklarının olduğu yerlerde tapınmışlardır. Hititler de açık hava tapınaklarını suyun çıktığı yerlerde kurdular. Suyun kutsallığını simgeleyen çeşmeler her yüzyılda var. Beyşehir Gölü’nün kıyısındaki Eflatun Pınar buna bir örnek. Yunanlılar kutsal su aktığına inadıkları çeşme ve pınarlara “ayazma” demişler. İbadet mekanlarda bulunan su da kutsaldır. Kabe’deki zemzem suyu, Efes’teki Meryem Ana’nın evinin bulunduğu yerdeki su, Tarsus’taki Aziz Pavlos’un doğduğu evdeki kuyu suyu… Didim Apollo Tapınağı’nda, Antakya’daki Aziz Petrus Kilisesi’nde bulunan kaynak suları da her zaman bu anlamda ziyaret edilmiştir. Su ateş gibi ‘dişi’dir. Hititler’de EA bir su tanrıçasıydı.. Su, ay kültüne bağlı olup temizlik, paklık ve masumiyetin bir simgesidir. Su topraktan geldiği için ve doğanın sinesinden kaynaklandığı için onun tüm cevherini içinden taşıyarak bize getirir. İçinde gizli güç ve potansiyel vardır.Yunanlılar ve Romalılar da suyun iyileştirici özelliğini çeşitli sağlık kürlerinde kullandılar. Bir çok hastalığı durdurmak amacıyla da tedavilerinde sudan yararlandılar. İlk sağlık banyolarını da şifalı sularla uyguladılar.”
0 Yorum