Nazmiye Bağcı Çaylıoğlu, idealist cumhuriyet öğretmenlerimizden biri. Bir kitap emekçisi. Onu pek çok kermeste, fuarda, kitabın olduğu her yerde görebilirsiniz. Sizi standında gülen gözleriyle karşılar, tatlı sohbetiyle ağırlar. İyiden yana ne varsa anlattığı tüm satırları, yoğun sevgi ve ince bir duyarlılık içerir. Bir kitapseverseniz yolunuz zaten bir yerde onunla kesişmiştir, ama gelin şimdi bu sevgili öğretmenimizi biraz daha yakından tanıyalım…
Bensu KAYA
Öğretmenlik yıllarınızı kısaca anlatır mısınız? O zamanlar da yazıyor muydunuz?
1967 yılında İstanbul Öğretmen Okulu’ndan mezun oldum. Adapazarı ili Karasu kazası Darıçayırı köyünde başladığım öğretmenlik mesleğimde 25 yıl devlet, 7 yıl özel okullarda sınıf öğretmeni ve idareci olarak çalıştım. 7 yıl Çocuk Yuvası işlettim. 57 yaşımda eğitim alıp 10 yıl kadar da Özel Eğitim Öğretmeni olarak çalıştım. Rehabilitasyon merkezlerinde bireysel ya da grupça ilgilendiğim bu özel çocuklar ve ailelerinin yaşadıkları beni öylesine etkiledi ki; onların yaşadıkları zorlukları ve çabaları görünce yıllardır içimde taşıdığım yazma isteğim depreşti. Onlarla ilgilenildiğinde yol alabildiklerini görmüştüm ya, azmin nelere kadir olduğunu başkaları da bilsin istedim.
Yazarlık serüveniniz ne zaman ve nasıl başladı?
İlk kez 19 Kasım 2011 tarihinde bilgisayarımın başına oturup “Haydi Nazmiye! Yaz bakalım…” dememle birlikte yazım hayatım başladı. O güne kadar milli bayramlarda hem kendimin hem de isteyen arkadaşlarımın tören konuşmalarını yazmanın dışında bir yazma çabam olmamıştı, ama yazma isteğim hep içimde idi. Ünlü yazarımız Cenap Şahabettin’in, “En geveze kuş ümittir. Kalbimizde hiç susmaz!” dediği gibi yazma isteğim hep yüreğimde şakıyordu. Tabii en büyük güdüleyicim Öğretmen Okulundaki Edebiyat öğretmenim Enver Naci Gökşen oldu. Onun “Atatürk’ü neden seversiniz?” isimli kompozisyonu yazmamızı istemesi, ertesi Edebiyat dersinde geldiğinde de “Hep birbirine benzer şeyler yazmışsınız. Bir tek bu kağıdı beğendim. Giriş bölümü harika olmuş.” deyip de benim kağıdımı okumaya başlaması ile yüreğim nasıl da zıplamıştı yerinden. İşte ilk o gün o saatte düşmüştü yazma koru içime.
Kitaplarınız yoluyla topluma neler anlatıyorsunuz?
2011’den bu yana yetişkinler için 15, çocuklar için de 13 kitabım yayınlandı. Yetişkinlere yönelik çocukluğum, öğretmenlik anılarım, çalışan anneler ve çocuklarının öyküleri, tacize uğrayan kız çocukları ve sonrasında hayata tutunma çabaları, doğuda yaşayan insanlarımızın 7 ay yerden kalkmayan karla baş etmeye çalışırken bir de anarşinin içinde olup ötekileştirilmeleri, göç öyküleri, ağaçlar konusunda farkındalık yaratan öyküler, gençlerin erken ve aceleyle aldığı evlilik kararlarının sonunun neye vardığı… Tüm bunları hayatın içinden gerçek öykülerle anlatmaya çalıştım. Ayrıca Atama vefa borcumu ödemek adına onun insani yönlerini öne çıkaran bir kitap yazmasam olmazdı elbet… Çanakkale Savaşı’nda kara savaşlarındaki rolü ile 18 Mart’ı ölümsüzleştirdiğini de…
Neredeyse her hafta fuarlara, kermeslere katılıp okuyucunuzla birebir temasta bulunuyorsunuz, neler hissediyorsunuz?
Bir kitap okumanın insana 20 yılık hayat tecrübesi kazandırdığını okumuştum bir yerde. Bunun doğruluğu tartışılsa da, okurlarımızın yüreğine cümlelerimin yol bulup, zihinlerde bir ışık çakacağını umup mutlu oluyorum… Son yıllarda okullarda öğrenciler arasında şiddet olaylarının artması beni çocuk kitapları yazmaya yönlendirdi. Çocuklarımız küçük yaşlardan başlayarak hayvan, börtü böcek sevseler bu kadar şiddete yönelmezler diye düşünüp hayvan öyküleri yazmaya başladım. Ayrıca Nasreddin Hoca fıkraları, bilmeceler ve tekerlemeler yazarak eğlensinler istedim. Çocuklar eğlenirken mutlu olur, doğaya ve çevresindeki her şeye duyarlı davranışlar sergiler. Hayata sağlıklı kök salar, şiddetten uzak durur. Tüm çabam çocuklarımızın yarınları güzel olsun diye… Bir matbaacı arkadaşım yıllar önceki bir sohbet sırasında, günde 250 kitap piyasaya çıkıyor, demişti. Bu gün bu sayının çok daha fazla olduğunu düşünüyorum… Yazarak birbirimize ulaşıyoruz. Toplum, konuşmanın ötesinde, yazarak da ulaşmak istiyor birilerine…
Batıda “self publishing” denilen bireysel yayıncılığın başarılı bir örneğini sürdürüyorsunuz. Basımdan satışa her aşamada siz varsınız… Bu sistemin sizin için avantajları nedir?
Şu an 71 yaşındayım. Önümde arkamdaki kadar zamanım yok. Bana arka çıkacak kimse de yok… Teşvik eden iki kızımın manevi desteklerini yadsıyamam elbet. Kitaplarımı kendim bastırıp fuar ve kermeslerde kendim okurlarıma ulaştırıyorum. İki yayıncı arkadaşım da Anadolu’daki fuarlarda satışını yapıyor kitaplarımın. İnternette de satılıyor. Güzel yanı okurlarımla sıcak ve duygusal anlar yaşamam. Kitaplarımı okuyanların bir başka yerde karşılaştığımızda en yakınımmış gibi candan davranmaları,yeni çıkan kitaplarımı takip etmeleri çok güzel. Sosyal medyada yapılan yorumlar beni mutlu ediyor. Yazmak yaşam amacım oldu gitti… Keşke daha gençken yazmaya başlasaydım diyorum. Herkese kitap okuyan, kitap seven dostlar dilerim.
Instagram: nazmiye1437
Facebook: Nazmiye Bağcı Çaylioğlu
Xyz her annenin okuması gereken bir kitap
Evet, çok önemli bir kitap. Teşekkürler…